NASIR DÖNEMİ VE DEMOKRAT PARTİ DÖNEMNDE BU HADİSENİN BASINA YANSIMAALRI
Yüksek Lisans Tezi/Bitirme Projesi Danışmalığı için
İletişim: 0555 036 46 25
Sitemizi ziyaret edin: tezprojeyaz.wix.com/tezproje
İnstagram: @tezprojedanışmanlığı
SOĞUK
SAVAŞ DÖNEMİNDE MISIR NASIR OLAYI VE TÜRKİYE’DE BU OLAYIN DEMOKRAT PARTİ
DÖNEMİNDE BASINA YANSIMALARI
Av.Kaan Mahmut ERDEM[1]
İÇİNDEKİLER
ÖZET
ABSTRACT
KISALTMALAR
GİRİŞ
1. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI ORTADOĞU
2. DEMOKRAT PARTİ’NİN ORTADOĞU POLİTİKASI
2.1. Büyükelçi Krizi
2.2. Bandundg Konferansı
2.3. Bağdat Paktı
3. BOZULAN TÜRKİYE-MISIR İLİŞKİLERİNİN BASINA YANSIMALARI
4. NASIR’IN SİYASETİNE ODAKLANAN BASININ ELEŞTİRİLERİ
5. TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASINA MUHALİF BASININ TAVRI
SONUÇ
KAYNAKÇA
ÖZET
Demokrat Parti 1950 yılında iktidara geldiği zaman Arap
ülkeleri ile samimi ilişkiler kuracağını dönemin dış işleri bakanı Fuat Köprülü’nün
ağzından belirtmiştir. Bu dönemde
sömürgeci ülkeler olan İlgiltere ve Fransanın Tunus, Fas, Mısır gibi ülklerde
başa geçirdiği monarşik yönetimler ülke yönetiminde idi. Türkiye bu yönetimler
ile yakınlaşmaya çalışırken bağımsızlık ve milliyetçilik Arap dünyasında hızla
yayılmaya başlamış ve bu monarşik liderler bir bir yıkılmaya başlamıştır. Bu durum sömürgeci batılı devletlerce hoş
karşılanmadı ve yaşananlar sıcak müdahale ile bastırılmaya çalışıldı. Türkiye
Cumhuriyeti ve Mısır’da darbe ile başa gelmiş lideri Nsır arasında uzun süreli
bir çekişme dönemi yaşanmıştır. Türkiye’de Demokrat Parti ile Nasır arasında
yaşanan çekişme gazete ve dergilere de yansımıştır. Türkiye o dönme de
Naısır’ın karşısında yer alan Irak liderinini tarafını tutuması ve Bağdat
paktına katılması Nasır atarafından hoş karşılanmamıştır. Bu çalışmada Türk
basınının Demokrat partinin dış politika hamlelerini ve Nasır meselesini nasıl
gördüğü aktarılmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Türkiye, Nasır, Amerika Birleşik Devletleri, Mısır
ABSTRACT
When the Democratic Party came to power in 1950, Fuat Köprülünün, the
Minister of Foreign Affairs of the time, declared that he would establish
intimate relations with Arab countries. In this period, the colonial
governments of countries such as Tunisia, Morocco and Egypt, which were the
colonial countries of England and France, were in the administration of the
country. Turkey has started to spread rapidly running at closer to independence
and nationalism in the Arab world with this government and this monarchic
leaders began to be an yılıl. This situation was not welcomed by the colonial
western states and the living people were tried to be suppressed by hot
intervention. long-term between the Republic of Turkey and leader of a coup in Egypt
has come to deal with the Ns has experienced a contention period. Nasser
wrangling between the Democratic Party in Turkey is reflected in newspapers and
magazines. Turkey also return it to hold the side situated opposite the Iraqi
leader to join the Baghdad Pact and Naısır Nasser ataraf not welcome. In this
study, it was attempted to convey how the Turkish press saw the foreign policy
movements of the Democratic Party and Nasser's case.
Keywords: Turkey, Nasser, United States, Egypt
GİRİŞ
Türkiye Mısır’ın Süveyş kanalını millileştirmesi
safhasında batılı devletler ile birlikte hareket etmiş ve onların yanında yer
almıştır. Buna karşın 1955 yılında Bandung Konferans yaşanan hususlar ve
Türkiye’nin bu süreçte Batılı devletler ile birlikte hareket etmesi, yakın
geçmişinde bağımsızlık mücadelesini sömürgeci güölere karşı kazanan Türkiye
açısıdan olumlu bir dış politika olduğu söylenemez. Demokrat partinin güttüğü
bu politika gerek içeride gerekse bağımsızlık mücadelesi veren diğer ülkeler
açısından açıklanması güç bir siyasettir. Demokrat parti başa geçmesi sonrası
Arap ülkeleri ile daha samimi ilişkiler kurcağını belirtmesine rağmen örneğin
Mısır’da Nasır hükümetine karşı büyük bir dışlama politikası izlenmiş ve bu
politika da basın tarafından da bir çok kalem tarafından desteklenmiştir.
Demokrat parti komünizmi temel düşman olarak görmüş ve
komünist sesleri bastırma yolunu seçmiştir. Bu noktada hükümete yakın
gazeteler, başka bir deyiş ile hükümet tarafıdan fon ayrılan gazeteler,
Demokrat Partinin uyguladığı politikaları öven ve bu politikalar doğrultusunda
haber yapmaya çalışmışlardır. Buna
karşın muhalif duran gazetelere karşı ise özellikle ellili yılların sonlarında
soruşturmalar başlatılmış ve bir kısım yazarlar hapse atılmıştır. İç politkada
gazeteler arasında bir muhalif olma durumu söz konusu iken Nasır olayında
gazeteler dahi adete ağız birliği yapmış ve Nasır alehtarı yazırlar
yayımlamışlarıdır. Bu noktada gazetelerin Nasır alehtarlığı yapmasına karşın
özellikle yön dergisi 1962 yılı itibari
ile birlikte Nasır iktidarının ülkede neleri nasıl başardığını anlatan bir yazı
dizisi yayımlamıştır.
Çalışmamızda
Nasır dönemi Mısır ile Demokrat Parti arasında geçen çatışmanın basına ve
Türkiye Millet Meclisindeki konuşmlara yansıması irdelenmeye çalıılacaktır. Bu
kapsamda çalışmanın temel amacı demeokrat parti döneminin Nasır politikasını
irdelemek ve bu politkanın basına yansımalarını göstermektedir. Dolayısıyla
çalışmamızı dört temel başlıkta inceleyeceğiz. Bunlar; Demokrat
Parti’nin ortadoğu politikası, bozulan Türkiye-Mısır ilişkilerinin basına
yansımaları, Nasır’ın siyasetine odaklanan basının eleştirileri, Türkiye’nin
dış politikasına muhalif basının tavrı. Belirlenen bu başlıklar altında büyük
orandan basının Nasır’ı nasıl gördüğü ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde Nasır
iktidarina ilişkin konuşmalar ile özellikle demokrat parti kanandının Nasır
iktidarına karşı uygulamaya konulan politikayı irdeleyeceğiz. Buna ek olarak
1953 yılı ile 1955 yılı arası TBMM tutanakları incelenerek yasamanın Nasır
yönetimindeki Mısır’a bakış açısı yansıtılacaktır.
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI ORTADOĞU
İkinci dünya savaşının sona ermesi le ortadoğuda yeni bir
yapılanma ortaya çıktı. Bu bağlamda eski
sömürge devletler bir bir bağımsızlık taleplerinde bulunmaya başlamışlardır.
Türkiye’de ikinci dünya savaşınnı sona ermesi ile yeni gelişmeler ile
karşılaşmaya başlamıştır. Bu bağlamda Sovyetler birliğinin ikinci dünya
savaşının akabinde Türkiye ile ilişkilerini gözden geçirmesi, Türkiye açısında
yei bir dış politika arayışına itmiştir.[2] Bu
noktada Türkiye’nin Amerika ve batı yanlısı bir dış politikaya eğilimi
artmıştır. Zira sovyetlerin yayılmacı politikası o dönem Türkiye’yi de tehdit
etmiştir.[3]
Türkiye’nin NATO birliğine katılması ile bazı Arap
ülkeleri ile sorunlar yaşamasına sebebiyet vermiştir. Bu noktada Türkiye’yi
tehdit eden sovyet yayılmacı anlayışı, Türkiye’nin sınır güvenliğini koruma
altına alamak istemesi Türkiye’yi bir NATO üyesi yapma eğilimini arttırmış ve
Türkiye 1952’de NATO üyesi olmuştur.[4]
Türkiye’nin NATO nedeniyle iki müttefiki olan İngiltere ve Fransa o dönemde
eski sömürgeleri olan Mısır ve Tunus ile sorunlar yaşamaya başlamış, Mısır ve
Tunus bağımsızlıklarını tam da bu dönem de talep etmeye başlamışlardır.[5]
Türkiye’nin bu duru karşısından Batı yanlısı tutumu, Türiye’nin Arap ülkeleri
ile dış politikasının zarara uğramasına sebebiyet vermiştir.[6]
Bu
noktada Türkiye’nin kıbrıs ile sorunlar yaşamasında Birleşmiş Milletlerden
destek gösrmemesi Türkiye açısından büyük bir olmusuzluk olarak yansımıştır.
Türkiye’nin Arap milliyetçiliğinin ve bağımsızlık taleplerinin karşısında Batı
yanlısı tutumu nedeniyle Birleşmiş Milletlerde Arap ülkelerinde destek
göremediği gibi, Batılı ülkelerden Yunanistan tarafını desteklemişlerdir.[7] Bu
noktada Türkiye uyguladığı dış politika ile bir anlamda yalnızlaştığını
söylemek yanlış olmayacaktır. [8]
Ortadoğuda
yaşanan bağımsızlık mücadelesinde Türkiye’nin batı yanlısı tutumu ortadoğuda
büyük bir hayal kırıklığı ile karşılanmıştır. Zira bu ülkeler ile tarihi
vekültürel bağlantısı olan Türkiye’nin, Kurtuluş savaşında birlikte hareket
ettiği bu ülkeler ile ayrılığa düşmesine sebebiyet veren dış politika
bağımsızlık mücadelesi veren ortadoğu ülkelerince doğal olarak iyi
karşılanmamıştır. Tarihi ve kültürel birliktelik ile Kurtuluş savaşında
yaşananlar ortadoğu ülkelerinde Türkiye’nin destağini alacakları yönünde doğal
bir beklenti yaratmıştır.[9]
Bu noktada 195 yılı kilit bir yıldır. Zira 1955 yılında
düzenlenen Bandung Konferansı’nda Tunus ve Fas bağımsızlık taleplerini
yinelemiş ve bağımsızlık için mücadele vereceklerni belirtmiş ve buna ek olarak
Mısır’ın Süveyş kanalını millileştirme çabası karşısında Türkiye atılı
sömürgeci ülkeleri deteklemiştir. Burada Türkiye’nin Batı yanlısı tutumu gerek
içte gerek dışta açıklanmaıs zor bir görüntü ortayaa koymuştur. Zira henüz 20
yıl evve kendi bağımsızlık mücadlesini batılı sömürgecilere karşı kazanan
Türkiye aynı durumda yer alan Arap ülkeleri söz konusu olduğunda Batı yanlısı
tutum sergilemiştir. Türkiye’nin bu dış politikasının da temel etken Batı’nın
bir parçası olabilme fikri ile NATO tarafından ülke sınırlarının Sovyet
yayılmacılığına karşı korunması şeklinde açıklanabilir. Bir yandan ekonomk dar
boğazla uğraşan Türkiye’ye yapılan Marsall yardımları da Türkiye’nin Batı
yanlısı dış politkasını desteklemiştir. Bu noktada Türkiye’nin uyguladığı dış politika
ileride kötü sonıçları da beraberinde getirlmiştir. Bu noktada Birleşmiş
Milletlerde sömürgeci ülkelerden bağımsızlığını kazanan ülkeler “Bağımsızlar”
adı altında bir çok konuda ortak hareket etmiş ve Türkye Birleşmiş Milletlerde
Batı tarafında yer almasına rağmen Batı’nın da desteğini görmememiştir.
Hükümete geleceği zaman Arap ülkeleri ile daha sağlıklı
ilişkiler kuracağını iddia eden Demokrat Parti yetkilileri tam taersi bir
politika izleyerek Batı yanlısı tutumunu bağımsızlık mücadelesi veren ülkeler
karşısında sıklıkla göstermişti. Bu noktada Özellikle Mısır’da Süveyş kanalının
millileştirilmesi ile Batı karşısında yer lan Nasır hükümetine karşı DP
hükümetinin ağır eleştirileri basına da sıklıkla yansımıştır. Türkiye’de o
dönem da Nasır ve DP hükümeti arasındaki gerilim bri çok basın mensubu
tarafından Nasır’a yönelik eleştiriler ile devam etmiştir. Bu ağır eleştiriler
önemli kalemler tarafından ellili yılların sonlarına kadar devam etmiştir.
DEMOKRAT PARTİ’NİN ORTADOĞU POLİTİKASI
Demokrat Parti 1950 yılında iktidara geldiği zaman Arap
ülkeleri ile samimi ilişkiler kuracağını dönemin dış işleri bakanı Fuat
Köprülünün ağzından belirtmiştir.[10]
Bu dönemde sömürgeci ülkeler olan İlgiltere ve Fransanın Tunus, Fas, Mısır gibi
ülklerde başa geçirdiği monarşik yönetimler ülke yönetiminde idi. Türkiye bu
yönetimler ile yakınlaşmaya çalışırken bağımsızlık ve milliyetçilik Arap dünyasında
hızla yayılmaya başlamış ve bu monarşik liderler bir bir yılılmaya başlamıştır.[11]
Bu durum sömürgeci batılı devletlerce hoş karşılanmadı ve yaşananlar sıcak
müdahale ile bastırılmaya çalışıldı. Buna karşın batı mücadelesinde başarılı
olmamamış ve bölgedeki gücünü yitirmiştir. Bu dönem aynı zaman da soğuk
savaşından başladığı yıllar idi. Avrupalı devletlerinin etkinliğini yitirdiği
coğrafyalarda Amerika ve Sovyetler yarışı da yine bu dönemde başlamıştır.[12]
Ellili yıllarda Ortadoğu tabiri yerinde ise adeta bir
kaynayan bir kazan görünümü vermekte idi. Bu noktada İngiltere ve Fransa’nın bölgede
etkinliğini kaybetmesi, Ortadoğu ülkelerİde monarşik rejimlerin yıkılması ve
demokratikleşme çabalarını artması yine Ortadoğuda milliyetçilik akımının
etkinliğnin artması ile Sömürgeciler ile bir savaşın başlaması Ortadoğu da
büyük bir karışıklığın yaşanmasına sebebiyet vermiştir.[13]
Ortadoğu da o dönem yaşananlar sadece Arap ülkelerinin Smürgecilere karşı
savası değild. Buna ek olarak bölgede Sovyetlerin ve Amerika’nın etkinliğni
artırma istekleri, Arap ülkelerinin kendi aralarında yaşadıkları mücadeleler ve
yine İsrail’in bölgedeki varlığı ve Arap ülkelerince ortak düşmana karşı
birliktelik gibi tüm bu hususlar ellili yıllarda Ortadoğudaki karşıklığı
göstermektedir.[14] Tüm bu karşıklık arasında Türkiye’de yeni bir
dış politika bulma gayesi içerisinde idi. DP hükümetinin yakın ilişkiler
kurmaya çalıştığı Monarşik yönetimlerin bir bir yıkılması ve bunların yerine
milliyetçilik ve demokratik inançlar ile hareket eden yönetimlerin başa gelmesi
Türkiye adına yeni bir gelişme olmuştur. Zira Türkiye’nin NATO nedeniyle
müttefik olarak görmek istediği İngiltere ve Fransa Arap ülkelerinde yaşanan bu
gelişmelerden rahatsızlık duymakta ve sıcak müdehale ile bu girişimleri
bastırmaya çalışmaktadır.[15]
Türkiye’de Ortadoğu politikasını Batılı ülkelerin çıkarlarını koruma üzerinde
yoğunlaştırmıştır.[16]
Ortadoğuda yaşanan bu gelişmeler karşısında Türkiye’nin
batı yanlısı tutumu Mısır lideri Nasır tarafından da hoş karşılanmamıştır. Bu
noktada 1955 yılında Türkiye ve Irak’ın ortak bir pakt oluşturma çabası Nasır
tarafından engellenmeye çalışılmıştır.[17]
Zira Irak devlet lideri Nuri Sait, Sovyet tehddinden kurtulmanın temel yolunun
Batının yardımının alınması olduğunu belirtirken, Nasır ise bu sorunun bölge
ülkeleinde bizzat çözülmesi gerektiğini sömürgeci diye tabir ettiği Batılı
devletlerin kendilerine yardım etmektece görüşünü ileri sürmekte idir. Türkye,
Irak lideri Nuri Sait’ıin tarafını almakta idi. Zira Türkiye’nin NATO üyeliği
de bu politikanın bir göstergesi olarak belirtilebilir.[18]
Sonuç olarak Nasır’ın girişimleri başarısız oldu ve Bağdat paktı kuruldu. Bu
bağlamda Türk hükümeti ve basını da Nuri Sait’in yanında yer alarak Nasır
aleyhine bildiriler ve haberler yayınlamıştır.
Bu noktada belirtilmesi gereken temel olarak iki husus
vardır. Bunlardan ilki Büyükelçi krizi iken bir diğeri ise Bandundg
Konferansıdır.
Büyükelçi krizi
Mısır’da Nasır’ın darbe ile yönetime gelmesi ile birlikte
Türkiye ile Mısır arasında gerilim başlamıştır. Bu noktada Türkiye ile Mısır
arasında yaşanan ilk gerilim Büyükelçi krizi olmuştur. Bu bağlamda Türkiye
Kahire büyükelçisi Hulusi Fuat Tugay’ı istenmeyen adam ilan etmiştir. Türkiye
ile Mısır arasında Ortadoğuda bir ittifak kurulmaya çalışılırken bu olayın
meydana gelmesi ikili ilişkileri bir çıkmaza sürüklemiştir. Hulusi Fuat Tugay’ın
istenmeyen adam olarak ilan edilmesinin temel nedeni ise Hulusi Fuat Tugay’ın
Mehmet Ali Paşa henedanının soyundan geliyor olmasındandir.
Tugay’ın istenemeyen adam ilan edilmesinde bir hafta kadar
önce Tugay veda yemeğine Mısır hükümetinde
kimseyi çağırmamıştır. Yine Mısır basınında Tugay aleyhine bir çok haber
yapılmakta idir. Bu noktada Tugay’ın istenmeyen adam ilan edilmesinde ki asıl
kriz ise bir sergi açılışında Tugay ile o dönem Başbakan yardımcısı olan
Nasır’ın karşılaşmasında yaşanmıştır. Tugay bu sergide Nasır’ın elini sıkmaktan
kaçınmış ve Nasır’ın darbe ile edindiği konumu ve hükümet politikasını açık bir
dil ile eleştirmiştir. Bunun akabinde Nasır, Tugay’ın diplomasiye uymayan
hareket sonrası istenmeyen adam ilan edilmesini talep etmiştir.
Bandundg
Konferansı
Bandung konferansı önce Bogor Konferansı (1949)
tarafından yapıldı. Bogor Konferansı, Colombo Planı ve Bandung Konferansı'nın
tohumuydu. 2. Bogor Konferansı 28-29 Aralık 1954'te düzenlendi. Bandung
Konferansı, organizatörlerin Batılı güçler tarafından, Asya'yı Soğuk Savaş'ta
yaşanan gerilimlerle ilgili kararlar konusunda onlara danışmaları konusunda
isteksizlik olarak gördüklerini; Çin Halk Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik
Devletleri arasındaki gerilim konusundaki endişeleri; Çin'in kendileri ve Batı
ile barış ilişkileri için daha sağlam temeller kurma arzusu; sömürgeciliğe
karşı muhalefetleri, özellikle Kuzey Afrika'daki Fransız etkisi ve Cezayir'deki
sömürge yönetimi; ve Endonezya'nın Batı Yeni Gine (Irian Barat) üzerinden
Hollanda ile olan anlaşmazlığında davasını destekleme arzusudur.
Başlıca tartışmalar, Doğu Avrupa ve Orta Asya'daki Sovyet
politikalarının Batı sömürgeciliği ile birlikte sansürlenmesi gerekip
gerekmediği sorusu etrafında yoğunlaştı. “Tüm tezahürlerinde sömürgeciliğin”
kınandığı, Batı'nın yanı sıra Sovyetler Birliği'nin de dolaylı olarak
sansürlendiği bir uzlaşmaya varıldı. Çin, konferansta önemli bir rol oynadı ve
diğer Asya ülkeleriyle ilişkilerini güçlendirdi. Konferansa giden yolda bir
suikast girişiminden kurtulan Çin Başbakanı Zhou Enlai, Çin'in niyetleriyle
ilgili bazı anti-komünist delegelerin korkularını hafifleten ılımlı ve
uzlaşmacı bir tutum sergilemiştir.
Bağdat Paktı
Bağdat Paktı veya Orta Doğu Antlaşması Örgütü (METO),
1955'te İran, Irak, Pakistan, Türkiye ve Birleşik Krallık tarafından kuruldu.
1979'da çözüldü. ABD’nin baskısı ve askeri ve ekonomik yardım vaatleri
anlaşmaya giden müzakerelerde önemliydi, ancak Birleşik Devletler başlangıçta
katılamadı. Başkan Dwight D. Eisenhower başkanlığında ABD Dışişleri Bakanı
olarak müzakerelere katılan John Foster Dulles, bunun "İsrail yanlısı
lobisi ve Kongre Onayını elde etme zorluğu" nedeniyle olduğunu iddia etti.
Diğerleri bunun nedeninin "bütçeleme prosedürlerinin tamamen teknik nedenlerinden"
kaynaklandığını söyledi.
BOZULAN TÜRKİYE-MISIR İLİŞKİLERİNİN BASINA YANSIMALARI
Türkiye Cumhuriyeti ve Mısır’da darbe ile başa gelmiş
lideri Nsır arasında uzun süreli bir çekişme dönemi yaşanmıştır. Türkiye’de
Demokrat Parti ile Nasır arasında yaşanan çekişme gazete ve dergilere de
yansımıştır. Türkiye o dönme de Naısır’ın karşısında yer alan Irak liderinini
tarafını tutuması ve Bağdat paktına katılması Nasır atarafından hoş
karşılanmamıştır. Bu bağlamda Mısır lider Nasır Sovyet yayılmasını durdurmak
için ortadoğu ülkelerinin birlikte hareket etmesi gerektiği fikrini
benimsemesine rağmen Irak lideri ve Türkiye Bağdat paktında açıkladıkları
üzere Sovyet yayılmasını sona erdirmek
için Batının desteğinin alınması gerektiği belirtmekmişlerdir. Bu gerilim Türkiye
ve Mısır arasında karşılıklı Büyükelçiliklerin çekilmesine kadar girmiştir.[19]
Yaşanan bu gelişmeyi Akis, Mısır’ın bölgesel gücünü
arttırmaya çalışma olarak yorumlamakta idir. Bu noktada ihtilal subayları Arap
ülkeleri ve batı arasında mekik okuyarak hakem rolüne bürüneileceği ve bu
şekilde stratejik önemini artırabilme gayesi olarak yorumlamakta idi. Bu
bağlamda Akis gatezesi Mısır’ın Türkiye’nin o dönem üstlendiği batı ve doğu
arasındaki köprü görevini kendisinin üstlenmek istediğini yazmakta idi.[20]
Mısır
1954 yılında Türkiye büyükelçisi Hulusi Fuat Togay’ı istemeyen adam ilan
etmiştir. Bu olayın yaşanmasının akabinde Türkiye ve Mısır arasında yaşanan
gerilim daha da artmıştır. Bu noktada Türkiye aynı zamanda Arap ülkelerindeki büyükelçilerini Ankaraya çağırmış
ve bölgede olan bitenler ile ilgili bilgi almıştır. Bu noktada Ankara
Büyükelçilerden elde ettiği bilgiler ile nasaıl bir politika izleyeceğine karar
vermeye çalışmıştır. Ankara’da büyükelçiler ile yapılan bu toplantı basında da
geniş yankı uyandırmıştır. Bu kapsamda Ankara’da yapılan bu toplantı için basın
Ankara-Karaçi hattında Komünizm’den tehdidini savunmak için Arap ülkelerin bu
hatta nasıl katılabileceği tartışılmıştır. Bu husus Akit gazetesinde Mücahit
Topak tarafından bu şekilde değerlendirilmiştir.[21]
Türkiye Irak ile oluşturduğu Bağdat Paktına tüm Arap
ülkelerinin dahil olmasını arzulamaktadır. Buna karşın Bağdat paktına aynı
zamanda İngiltere’de üyedir ve Mısır’ın İngiletere ile çekişmesi bulunmakta
idi. Dolayısıyla Arap Dünyası’ Mısır’ın etkinliği ile Bağdat Paktına sadece
Irak dahil olmakta idir. Mısır’ın Bağdat paktına katılmaması Irak dışındaki
diğer Arap ülkelerinin de bu pakta katılmamasına neden olmuş ve bu husus
Türkiye ile Mısır arasında diplomatik soruna sebebiyet vermiştir. Türkiye ve
Irak arasında sürdürülen Bağdat Paktı sonuç olarak Iran meclisinde
onaylanmıştır. Bu husus Zafer gazetesinin birinci sayfasından yer almıştır.
Zafer gazatesi yine bu hususa ilişkin Adnan Menderesin konuşmasını ilk sayfadan
vermiştir.
Adnan Menderes Bağdat Paktına ilişkin Türkiye ve Irak
arasında yaşanan bu anlaşmaya Suriye ve Lübnan’ın sıcak bakmasında duyduğu
memnuniyeti ve Mısır’ın Başı çektiği diğer Arap ülkelerinin bu hususu
yaklaşmamasını ise üzüntü ile karşıladığını belirtmiştir. [22]
Zafer gazetesinin bir başka yazarı olan Mümtaz Faik Fenik’de Türkiye’nin lider
rolünde olduğunu Irak lideri Nuri Sait Paşa’nı ve Adnan Menderes’in büyük
katkıları ile Bağdat Paktının gerçeğe dönüştüğünü ve Komünizm tehdidine karşı
daha güçlü durulabileceği yorumunda bulunmuşur.[23]
Zafer gazatesi Türkiye ve Irak arasında yapılan Bağdat
Paktının neden diğer Arap ülkelerince kabul görmemesi hususu Arap ülkelerinin
Başbakanlarının Kahire’de yaptıkları toplantı başlıklarında ilk sayda da haber
yapmıştır.[24]
Aynı gazetenin yazarı Mümtaz Faik Fenik, Mısır ve Türkiye’yi ik yakın arkadaşın
çekişmesine benzetirken Mısır tarafının sürekli hata yapan taraf olduğunu buna
karşın Türkiye tarafının aklı selim ve pragmatist davraan akılcı ve doğru
hamleler yapan taraf olarak ifade etmektedir. Mümtaz Faik Fenik, Mısır’ın
Türkiye’ye karşı yaşadığı küskünlüğü Türkiye’nin Irak ile Bağdat paktı
görüşmelerini yaparken Mısır’ın düşüncesine danışmaması olarak yorumlamış ve
Buna karşın Türkiye’nin yaptığı hamlelerin diğer Arap ülkleleriinn de lehine
olduğu yorumunu getirmiştir.[25]
Sonuç
olarak Türkiye Ortadoğu paktı için bütün Arap ülkelerinin katılacağını
düşünürken Bu pakta Irak, pakistan ve İngiltere’den başka katılan olmamıştır.
Bağdat paktının imzalanması gazeterlerde de ilk sayfa da verilmiştir. Zafer
gazetsesi; “Orta Doğuya emniyet ve çok mesut bir istikbal getirecek olan
Türk-Irak pakt›na dün gece Türkiye adına Başvekil Adnan Menderes ve hariciye
vekili Köprülü, Irak adına da Başvekil Nuri Said ve Hariciye Vezir vekili imza
koydular.” “Türk Irak müdafaa pakt› coşkun tezahüratla ve ittifakla tasdik
olundu. Hariciye vekili Prof. Fuat Köprülü iki dost memleket arasında addolunan
anlaşman›n esaslar›n› belirterek paktın Ortadoğu ve dünya sulhu bak›m›ndan
ehemmiyetini izah etti.” Şeklinde haber yapmıştır.
Zafer
gazetesi yazarı Mümtaz Faik Fenik, bu anlaşma ile Türkiye ve Bağdat açısından
iki ülkeye karşı gelebilecek dış tehditlere karşı bir kader birliği yapılacağı
şeklinde yorumda bulunmuştur. Bu Paktın Suusi Arabistan ve Mısır gibi ülkelerce
baltalanmaya çalışılmasına rağmen yürürlüğe girmesini bir başasrı olarak
yorumlamıştır.[26]
Ahmet Şükrü Esmer, ise Ulus gaztesinde konuya ilişkin yorumda bulunmuştur.
Esmer’e göre Bağdat Paktı dış dünyada beklendği etkiyi yaratmamıştır. Bunun
temel sebebi olarak ise düşük katılımlı bir Pakt olarak göstermiştir. Ayrıca
Türkiye’nin Kıbrıs sorunu ve 6-7 Eylül olayları nedeni ile dış dünyanın bakış
açısında olumsuz etki Bağdat Paktı ile düzeltilemediği yorumunda bulunulmuştur.
[27]
NASIR’IN
SİYASETİNE ODAKLANAN BASININ ELEŞTİRİLERİ
Türkiye’de yayımlanan Mısır eleştirilene akrşın Nasır’da Türkiye’nin güttüğü siyaseti eleştirmektedir. Buna göre Nasır El Cumhuriye gazatesi arascılığı ile bir yazı kaleme almış ve bu yazısısnda T Mısır ile Türkiye arasında, Türkiye’nin güttüğü siyaset nedeni ile sorunlar yaşanabileceği kaygısını belirtmiştir. Buna karşın Nasır Türkiye ile ilişkileri hep sıcak tutmak istediklerini zira Türkiye ile Mısır arasında Türk-Arap kardeşliğinin olduğunu, Türkiyenin ve Arap devletlerinin iki şark devleti olduğunu ve kader birlikteliği yaptıklarını yazısında vurgulamaktadır.
Nasır,
Türk hükümetinin batı tarafını tutarak hata yaptığını, zira Arapların Türklerin
ortak düşmanlarının Batı olduğunu belirtmektedir. Bu kapsamda Nasır, İzmir’de
ve kahire’de batılı devletlerin Arapları ve Türkleri dışarıda tutmak için
geçmişte planlar yaptıkların ve bunların Türk hükümetince tekrar hatırlanması
gerektiğini vurgulamaktadır. Buna karşın Batılıların ne kadar Türk ve Arapları
bölmek için planlar yapsalarda bu iki kültürün birbirine karıştığını ve bunu
bölmenin imkansız olduğunu yazısında belirtmektedir. Arap ülkelerini özgürlüğün
kazanmasını ve bu ülkelerin sömürgeden kurtulmasının Türkiye’nin kı-urtuluşunu
sağlayacağını iddia etmektedir. Mısır lideri Nasır’ın bu yazısı Zafer gazetesindece
yayımlanmıştır.[28]
Nasır, Mısır’ın devlet lider olduğu ilk zamanlarda
belirttiği gibi politikasının Arap milliyetçiliği olduğunu belirtmiş ve bu
hususu esas olarak tavır konulacak ülkelerin sömürgeci batı olduğu
sinyallaerini vermişir. Zira Mısır’ın süveyş kanalını millileştirme çabası bu
hususta Arap milliyetçiliği ile Arap dünyasına ve Türkiye’ye bir mesaj iken
Batı dünyası için de anlamlı bir adımdır. Bu kapsamda Nasır’ın Batının sömürü
düzenini reddetmektedir. Türkiye ve Nasır arasında yaşanan temel sorunda
Nasır’ın Arap milliyetçiliği politikasından kaynaklanmıştır. Zira Adnan
Menderes hükümeti Batı yanlısı bir politika gütmekte idi.
Bağdat paktının kurulması ile Türk basını asır’ın bir
diktatör olarak görmekte ve Nasır’ın güttüğü Arap milliyetçiliği politkasının
Ortadoğuda karmaşa ve huzursuzluk getireceği yorumlarında bulunulmuş ve bu
doğrultuda yazılar kaleme alınmıştır. Bu bağlamda Akis, Ortadoğu’da Nasır
diktatörlüğünün elinde Arap milliyetçiliğinin yanlış anlaşıldığı ve Batı
düşmanlığının bölgeye sorun ve karmaşa getireceğini belirtmektedir.[29]
Bu dönemde 1957 yılı itibariyle Kahire Radyosu’ndan özellike Amerkan
düşmanlığına ilişkin yayınlar yapılmakta idir. Buna karşın Amerika’nın sesi
radyosu ise karşı yayınlar yaparak Nasır diktatörlüğünün yıkılması
propagandasını yapmakta idi.[30]
Adnan Menderes yönetimine politik olarak mualif bir tutum
sergileyen gazeteler ise Nasır ve diğer Arap ülkelre karşı olmusuz
değerlendirmelerş eleştirmektedir. Bu eleştirilerden biri de r. Aydemir Barkan
atarfından gelmiştir. Aydemir Barkan, Türkiye’nin diğer Arap ülkelerini Bağdat
Paktına ısrarla davet etmesinin buna ek olarak, Suriye, Ürdün ve Lübnan gibi
ülkelerin bu pakta katılması yönünde Türkiye’nin baskı yapmasının Mısır
tarafından hiç hoş karşılanmadığını yazmakta ve bu ısrarın karşısından Mısır ve
Suriye’nin Birleşik Arap Devleti kurduklarını belirtmektedir. [31]
Aydemir
Balkan, yazısının devamında Türkiye’nin Suriye ile hatay meselesini sıcak
turması ve sorunları sürdürmesi, Mısır’ın Süveyş kanalını millieştirme talebine
karşı çıkıp, Batılı devletlerin safhında yer alması, Türkiye’nin, Lübnan’da yaşanan karşıklık için
Amerika Birleşik Devletlerinin müdahalaesini desteklemsi gibi hususların tamamı
Türkiye ile Aap ülkeleri ve özellikle Mısır ilişkleri oldukça olumsuz
etkilediğini belirtmiştir.[32]
Aydemir Balkan, yazısında Türkiye’nin siyasetini
değiştirmesi gerektiği şu satırlar ile ifade etmiştir. “ Son Haftalarda Arap
memleketlerine bilhassa Mısır’a karşı iktidarın ağzı değişmiştir. Onunla
beraber birtakım “tahsilâtlı” basınımız bu memleketlere, liderlerine ve
davalarına karşı uzun yıllardır takındığı menfi, küçümseyici tavrını terk etmek
ihtiyacını duymuştur. Spor temasları ve çeşitli resepsiyonlar vesilesiyle
tekrar edilen bu hava değişikliği programı hadiseleri yakından takip etmeğe
meraklı olanlar için hayli eğlenceli ve garip sahneler arz etmektedir. Bu
havanın ne kadar suni olduğunu anlamak için iki ay evvelki gazetelere göz atmak
kâfidir. Bu memleketlerin gerek halklarına, gerek liderlerine gerek
giriştikleri mücadelelerine daha pek k›sa bir müddet önce nasıl cephe
aldığımızı düşünecek olursak bu ani “makam” değişikliğini izah etmek için makul
ölçüler içinde sebepler bulmak güç olacaktır.”[33]
Akis gazetesi ayrıca Mısır’ın silah alımı yaptığını ve
bunun Batı için iyiye işaret olmadığı yorumunda bulunmaktadır. Bu noktada Mısır’ın silah temini için
Sovyetler ve Çin ile nalaşmalar yaptığını ve bunun Nasır’ın marifeti olduğu
yazılmakta idir.[34]
Türk Basınında Nsır’ın 26 Temmuz 1956’da
Süveysş kanalını millileştirmesi büyük yankı uyandırmıştır. Bu bağlamda yaşanan
bu gelişme beklenmedik bir hamle olarak nitelendirilmiştir. Akis diktatör
olarak tanımladığı Nasır’ın bu hamlesi ile, Süveyş kanalının önemine dikkat
çekmiştir.[35]
TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASINA MUHALİF BASININ TAVRI
Türkiye dış politikada etkin bir oynamak için bir ok
girişimde bulunmuştur. Bu girişimlerin başınd Balkan ve Bağdat Paktı
gelmektedir. Buna karşın Balkan ve Bağdat Paktının Türkiye dış politika
açısında beklenen etkiyi göstermemesi ve hatta Türkiye’nin başını çektiği bu
anlaşmaların bölgede yeni sorunlara neden olması Türk basınının muhalif
kesimince sıklıkla kullanılmıştır.
Dış
politikada yazarlar özellikle gazetelerin Türk dış politikası üzerinde hükümeti
yeterince eleştirmemelerini de eleştirmektedir. Bu noktada hükümeti yazıları
ile eleştiren yazarların başında Bület Ecevit gelmektedir. Demokrat Parti
hükümetinin dış politikadaki ataklarının ve bu çerçevede Balkan ve Bağdat
paktlarının istenen noktada Türkiye’nin dış politkasını etkilememesi hususunun
gazetelerce eleştirilmemesinin demokratik bir şekilde yönetilen ve özgür basına
sahip bir ülkeye yakışmadığını belirtmiştir.[36]
Bülent Evecit yazılarında Demokrat Partinin iç politikada
gazeteler tarfından eleştirilmesine karşın aynı eleştirinin dış politikada
yaşanmamasını Demokrat parti içinde iyi bir gelişme olmadığını belirtmektedir.
Zira Demokrat Parti bu şekilde kendisini denetleyecek bir araçtan mahrum
kalmakta ve hatalarına devam etmektedir.[37]
Bület Ecevit dış politikada Demokrat Partiyi önemli bir
hususda da eleştirmektedir. Ecevit’e göre, demokrat Partinin başka ülkelerin iç
meselelerine karşısması kısa ve orta vadede önemli sorunları da beraberinde
getirecektir. Bu bağlamda Ecevit, Demokrat Partinin Mısır ve Nasır meselesine
bakışını sert br dille eleştirmiş ve Örnek vererek Mısır’ın özgür bir ülke
olarak Süveyş kanalını millileştirmesinin bir iç mesele olduğunu bu noktada
Türkiye’nin bu alanda Mısır’ı eleştirme gibi bir pozisyonda bulunmasını doğru
olmadığını belirtmişti.r Dış politkanın, ülkelerin iç poltikalarına
karışılmadan tekrar gözden geçirilmesi hususunda Demokrat Partiyi uyarmaktadır.[38]
Ecevit’in
en çarpıcı yorumlarından biri de Türkiye’nin Demokrat Parti’nin iktidara
gelmesi ile İslam dünyasının liderliğini ele almak için aptığı adımların
Türkiye’yi Birinci Dünya Savaşından beri olmadığı kadar bölgede yalnızlığa
sürüklediği ve çevresinin tehlikeli olmasına sebebiyet verdiğini iddia etmiş ve
Demokrat Partinin dış politikasını tamamen yanlış olduğunu vurgulamıştır.[39]
Hükümetin
dış politika ataklarında eleştiren bir diğer yazar ise Hüseyin Cahit
Yalçın’dır. Bu noktada Yalçın, Batı’nın uyguladığı değişken Arap ülkeleri
politikasında, Türkiye’nin arada kalmış bir görüntü sergilemesinin Türkiye’nin
aleyhine bir duruma yol açtığını belirtmektedir. [40]
Türk basınının Demokrat Partinin iç politikada yaptığı
bir ok hamlenin eleştirisini yapan Türk basınının özellikle Nasır meselesi
üzerinden Türk dış politikasının basın tarafından eleştirilmemesi hususunu
eleştiren bir başka yazar ise; Aydemir Barkan’dır. Barkan akis gazetesinde
yazdığı yazılarda Türk basınının Demokrat Partinin dış politikadaki yanlış
atılımlarını eleştirmemesi ve yol gösterici ve yapıcı eleştirilerde
bulunmamasına anlam veremediğini belirtmiştir. Bu noktada Barkan Muhalefet basının
dış politikada sessiz kalmasına neden olan algının, dış politikada Türkiye’nin
kendi içinden eleştiri almasının vatan hainliği ile eş değer kabul edileceği
algısı olduğunu belirtmiştir. Bu açıklamasını Barkan Akis dergisinde yapmıştır. Buna göre; “Zaman zaman içeride olduğu
gibi dışarıda da Atatürk inkılâp ve prensiplerine aykırı ahbaplıklar
kurulmuştur. Bu gün bilerek ya da bilmeyerek yap›lan hatalar anlaşıldıkça,
fiyaskolar meydana çıktıkça “müşavir” ve “mütehassıslar” sürgüne gönderilmiş,
fakat hasarlar olduğu gibi kalmıştır. Şimdi ise yanlış hesapların “Bağdat”tan
döndürülmesine mezbuhane bir gayretle çalışmaktadır. Fakat aynı iktidarla bunu
başarmak artık hem çok geç hem de çok güçtür.”[41]
Kim dergisi özellikle
Demokrat Partinin Mısır’ın yanında yer alması gerekirken emperyal güçlerin
yanında yer alamasının Türkiye’ye bir getiri sağlayamayacağını buna ek olarak
Türkiye’nin bölgede yalnızlaşacağını belirtmiştir. Bu noktada Kim dergisi Batının Ortadoğuda yanlış
bir politika seyrettiğini ve bu uygulanan politikadan Nasır’ın güçlü çıktığını
yazmış ve Nasır’a karşı sempatinin arttığını yazmıştır’[42]
1958 yılı bir çok noktada Türk dış politikasının
yanlışlığının ortaya çıktığı bir yıl olmuştur. İlk olarak Kıbrıs meselesinde
Türkiye, Batının kendilerinin tarafından yer lacağı düşüncesi ile hareket etmiş
buna karşın umduğunu bulamamıştır. Bunun üzerine Türkiye Bağdat paktını
toplamak için İstanbul’da bir toplantı düzenlemiştir. Buna karşın İstanbul’da
düzenlenecek toplantının bir evvelki günü akşamı Irak devlet lideri yıkılmış ve
yerine darbe ile askeri yönetim başa geçmiştir.
Darbe ile başa gelen Irak yönetimi Bağdat Paktının
Kurucusu olan Nuri Sait[43]
ile aynı görüşü paylaşmamakta ve bilakis Mısır lideri Nasır’ın politikasına
sempati duymaktadır. Bu noktada Türkiye dış politikada son yıllarda uyguladığı
dış politika ile bir kere daha başarısızlığa uğramıştır. Bağdat devlet radyosı
İrak’ta darbenin neden meydana geldiğini açıklayan bir duyuru yayımlamış ve bu
duyuru Türk Basınına şu şekilde yansımıştır;
“1. Yeni Irak Cumhuriyeti Birleşik Arap Devletlerinin
taraftarı olup, diğer Arap Müslüman memleketleri ile tam bir işbirliğine
haz›rd›r.
2. Müteveffa başbakan Nuri Sait Paşa’nın tanımadığı
Birleşik Arap Devletleri ve bu devletlerin lideri olarak Nasır resmen
tanımaktadır.
3. Onatl› ordu subayı başlıca askerî ve sivil makamların
başına getirilmiştir.
4. Birçok subaylar ikramiye ile tekaüde sevk edilmişlerdir.
5. İhtilal muvaffakiyetle sona erdiğine göre bundan sonra
düzen bozucu nümayişlere veremsi hüviyete sahip olmayan herhangi bir insanın
silah taşımasına müsaade edilmeyecektir.
6. Halktan yabancı elçilikler ve Bağdat’ta oturan
yabancılara bir zarar vermemeleri istenmektedir.”
Barkan Kim dergisinde kaleme aldığı yazısında Türk
basınının Demokrat Partinin dış politikada Partinin başarısızlığına karşın
doğru eleştirilerin yapılamması ve sessiz kalınmasının sonuçlarının şımdi
ortaya çıktığı 1958 yılı yazısında kaleme almaktadır. Bu noktada, Barkan’ın
yazısı şu şekildedir.; Süveyş tecavüzünden dolayı bütün dünya saldıranları
takbih ederken anlaş›lmaz bir uysallık ve sadakatle İngiltere ve Fransa’nın
yanında yer alan sadece Türkiye olmuştur. Mısır’ın çürümüş iç rejimini
temizleyen ve sömürücülere karş› mücadeleye girişen genç liderlerin davaları,
Mustafa Kemal’in memleketinde, bir alay ve istihza konusu yapılmışt›r. İhtilal
Türkiye’sinin de ayn› ihtirasl› yollardan kırk yıl evvel bin bir badireyle
geçtiği unutulmuş, hakl› bir davayı yıkmak isteyen menfaat gruplarıyla beraber
hareket edilmiştir. Şimdi bu devletlerden mi gerçek bir dostluk göreceğimizi
sanıyoruz? Suriye’ye karş› tatbik edilen iktisadi ablukayı tasvip etmiş,
yetmişlik milliyetçi liderlere komünist damgası vurmuşuzdur. Ortadoğu’da
İngiliz menfaatlerine cephe alan bütün vatansever liderleri Kremlin uşaklığı
ile itham etmiş, hele Irak’ta petrol menfaatleri halk düşman› mütegallibe
paşalarla ittifak yapm›ş, kütleler üzerindeki bask›lar›na dolay›s›yla hizmet
etmişizdir.”[44]
SONUÇ
Demokrat Parti 1950 yılında iktidara geldiği zaman Arap
ülkeleri ile samimi ilişkiler kuracağını dönemin dış işleri bakanı Fuat
Köprülünün ağzından belirtmiştir. Bu
dönemde sömürgeci ülkeler olan İlgiltere ve Fransanın Tunus, Fas, Mısır gibi
ülklerde başa geçirdiği monarşik yönetimler ülke yönetiminde idi. Türkiye bu
yönetimler ile yakınlaşmaya çalışırken bağımsızlık ve milliyetçilik Arap
dünyasında hızla yayılmaya başlamış ve bu monarşik liderler bir bir yılılmaya
başlamıştır. Bu durum sömürgeci batılı
devletlerce hoş karşılanmadı ve yaşananlar sıcak müdahale ile bastırılmaya
çalışıldı. Buna karşın batı mücadelesinde başarılı olmamamış ve bölgedeki
gücünü yitirmiştir. Bu dönem aynı zaman da soğuk savaşından başladığı yıllar
idi. Avrupalı devletlerinin etkinliğini yitirdiği coğrafyalarda Amerika ve
Sovyetler yarışı da yine bu dönemde başlamıştır.
Ellili yıllarda Ortadoğu tabiri yerinde ise adeta bir
kaynayan bir kazan görünümü vermekte idi. Bu noktada İngiltere ve Fransa’nın
bölgede etkinliğini kaybetmesi, Ortadoğu ülkelerİde monarşik rejimlerin
yıkılması ve demokratikleşme çabalarını artması yine Ortadoğuda milliyetçilik
akımının etkinliğnin artması ile Sömürgeciler ile bir savaşın başlaması
Ortadoğu da büyük bir karışıklığın yaşanmasına sebebiyet vermiştir. Ortadoğu da o dönem yaşananlar sadece Arap
ülkelerinin Smürgecilere karşı savası değild. Buna ek olarak bölgede
Sovyetlerin ve Amerika’nın etkinliğni artırma istekleri, Arap ülkelerinin kendi
aralarında yaşadıkları mücadeleler ve yine İsrail’in bölgedeki varlığı ve Arap
ülkelerince ortak düşmana karşı birliktelik gibi tüm bu hususlar ellili
yıllarda Ortadoğudaki karşıklığı göstermektedir. Tüm bu karşıklık arasında Türkiye’de yeni
bir dış politika bulma gayesi içerisinde idi. DP hükümetinin yakın ilişkiler
kurmaya çalıştığı Monarşik yönetimlerin bir bir yıkılması ve bunların yerine
milliyetçilik ve demokratik inançlar ile hareket eden yönetimlerin başa gelmesi
Türkiye adına yeni bir gelişme olmuştur. Zira Türkiye’nin NATO nedeniyle
müttefik olarak görmek istediği İngiltere ve Fransa Arap ülkelerinde yaşanan bu
gelişmelerden rahatsızlık duymakta ve sıcak müdehale ile bu girişimleri
bastırmaya çalışmaktadır. Türkiye’de
Ortadoğu politikasını Batılı ülkelerin çıkarlarını koruma üzerinde
yoğunlaştırmıştır.
Türkiye, Sovyetler Birliğinin yayılmacı politikasına
karşın, Amerila Birleşik Devleleri ve İngiltere ile işbirliği yolunu şeçerek bu
durumdan kurtulmak istemiş ve dış politikada ortadoğu bakanlar ve kafkasyada
etkin bir role bürünmeyi amaçlamıştır. Demokrat Parti döneminde bu noktada
hamleler atılmasına karşın özellikle Mısır’da darbe ile göreve gelen Nasır’ın
Arap milliyetçisi politikası ve Batı karşıtı hamleleri kaşısında Demokrat Parti
Batı tarafını seçmenin doğru olduğunu düşünmüş ve Bu kapsamda Nasır karşıtı
hamlelerde bulunmuştur.
Arap dünyasında Sovyet yayılmasından kurtulmanın tek
yolunun Batı ile işbirliği olduğunu düşünen kişi Türk kökenli bir ailenin
çocuğu ve Irak devlet lideri olan Nuri Saittir. Bu noktada Türkiye-Irak
işbirliğinde Buna İngilterede katılarak Bağdat Paktını meydana getirmişleridir.
Bu pakt Nasır’ın önderliğindeki Arap Birliği devletlerinin karşı safhından
bulunmaktadır.
Türk basını tüm gelişmeleri takip etmekle birlikte,
Demokrat Partiye yakın basın organları Nasır’ın politikaları yeren ve onu
diktatör olarak gösteren yazılar yazarken Muhalefet basın Demokrat partinin iç
meselelerinde ateşli bir şekilde eleştiri oklarını yöneltebilirken dış politka
eleştirisinde ise sessiz kalmayı tesric etmiştir.
KAYNAKLAR
ARMAOĞLU, Fahir; 20. Yüzyıl Siyasî
Tarihi (1914–1980), Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara, 1989.
AVCIOĞLU, Doğan ; “Bağdat Paktı
Meselesine Dair’’, Akis, 19 Ocak 1957.
AVCIOĞLU, Doğan; “Orta Doğudaki
Soğuk Harp”, Akis, 9 Şubat 1957.
BALKAN, Aydemir; “Arap Kardeşlerimiz
Masalı”, Kim, 14 Kas›m 1958.
BALKAN, Aydemir; “Arapları Artık
Aldatabilir miyiz?” Akis, 27 Temmuz 1957.
BALKAN, Aydemir; “Dış Politikada
Vazifeler” Akis, 20 Temmuz 1957.
BALKAN, Aydemir; “Dostları Azalan
Bir Memleket”, Akis, 10 Mart 1956.
ÇANDAR Cengiz; Ortadoğu Çıkmazı,
Hil Yayınları, İstanbul, 1983.
ÇAVDAR, Tevfik; Türkiye’nin
Demokrasi Tarihi 1839–1950, İmge Kitabevi, Ankara, 1995.
DAVİŞA, Adid; Arap Milliyetçiliği
Zeferden Umutsuzluğa, Çev. Lütfi Yalç›n, Literatür Yayınları, İstanbul
2004.
DİKERDEM, Mahmut; Ortadoğu’da Devrim
Yılları (Bir Büyükelçinin Anıları), İstanbul, 1977.
İLHAN Faik; Süveyş Kanalı’nın Hukuki
Hikâyesi, Akis, 4 Ağustos 1956.
ECEVİT, Bülent; “ Arap
Milliyetçiliği ve Batı”, Kim, 25 Temmuz 1958.
ECEVİT, Bülent; “Arap Milliyetçiliği
ve Batılılar”, Ulus, 15 Mart 1957.
ECEVİT, Bülent; “İktidar ve
Muhalefet”, Ulus, 20 Aral›k 1957.
ECEVİT, Bülent; “Ortadoğu Çıkmazı”,
Ulus; 5 Ocak 1957.
ECEVİT; “Arap Milliyetçiliği ve
Türkiye”, Akis, 10 Ocak 1957.
ERGÜDER, Özcan; “Kıbrıs”, Kim,
28 Haziran 1958.
ERGÜDER, Özcan; “Yanlışlıklar
Komedisi”, Kim, 25 Temmuz 1958.
ESMER Ahmet Şükrü; “Mısır’da Yeni
Rejim”, Ulus, 20. 01. 1956.
ESMER, Ahmet Şükrü; “Dış Politika”,
Ulus, 1 Ocak 1956.
FENİK, Mümtaz Faik Fenik; “Menderes Açık
Kalple Konuştu”, Zafer, 8 Şubat 1955.
FENİK, Mümtaz Faik; “Bağdat Paktının
İmzası”, Zafer, 25 Şubat 1955.
FENİK, Mümtaz Faik; “Türkiye ve
Mısır”, Zafer, 23 Ocak 1955.
GÜLER Zeynep; Süveyş’in Batısında
Arap Milliyetçiliği Mısır ve Nasırcılık; Yeni hayat Yayınları, İstanbul,
2004.
GÖNLÜBOL, Mehmet ve KÜÇÜKOĞLU;, Ömer
Olaylarla Türk Dış Politikası, SBF Yayınları, Ankara, 1987.
İLERİ, Rasih Nuri; Örtülü Ödenek,
Scala Yay›nc›l›k, İstanbul, 1996.
KAYA, Şükrü; “Görüşler: Orta-Doğu
Hakkında Rus Notaları ve Cevaplar›”, Hürriyet, 17 Haziran 1957.
KIRCA, Coşkun; “ Türkiye ve Birleşik
Amerika”, Kim, 12 Eylül 1958.
KİNGSLEY Martin; “Nasır Mısır
Sosyalizmini Anlatıyor: Kooperatiflerin Kurulması Tarımda Verimi
Arttırmıştır”, Yön, 31 Ocak 1961.
SEVER Ayşegül; Soğuk Savaş Kuşatmasında
Türkiye, Batı ve Orta Doğu 1945-1958, Boyut Kitapları, İstanbul, 1997. Topalak
Mücahit; Ankara Toplantısı; Akis, 17 Temmuz 1954.
YALÇIN, Hüseyin Cahit; “Batı İli
Doğu Aras›nda Türkiye”, Ulus, 14 Şubat 1957.
YILMAZ, Mustafa, Doğner; Yasemin; Cumhuriyet
Döneminde Sansür 1923–1973), Siyasal Kitabevi, Ankara, 2007.
AKSIN, Sina. Kısa Türkiye Tarihi.
İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2011, 5.
ÇIFTÇI, Kemal. Tarih, kimlik ve
eleştirel kuram bağlamında Türk dış politikası. Siyasal Yayın Dağıtım,
2010.
EROĞLU, Cem. Demokrat parti:(tarih
ve ideoloji). İmge Kitabevi, 1990.
ALKAN, Cihan, Turklerin Ortadogu
Hakimiyeti, nobel yayınları 2016.
MUSTAFA, Albayrak. Türk Siyasi
Tarihinde Demokrat Parti (1946-1960). Phoenix Yayınevi, Ank, 2004.
BAŞYİĞİT, Türkan. Türk Mizah
Dergiciliğinde Bir Örnek: Bizim Köylü. 2006.
ARI, Tayyar. Geçmişten günümüze Orta
Doğu: siyaset, savaş ve diplomasi. Mkm yayıncılık, 2012.
ACAR, İrfan C. Lübnan bunalimi ve
Filistin sorunu. Türk Tarih Kurumu Basimevi, 1989.
[1] Avukat, İzmir Barosu,
kaanmahmuterdem@gmail.com
[4] Sever Ayşegül; Soğuk Savaş Kuşatmasında Türkiye, Batı Ve
Orta Doğu 1945-1958, Boyut Kitapları, İstanbul, 1997, S.83 Topalak Mücahit;
Ankara Toplantısı; Akis, 17 Temmuz
1954, S.5.
[5] Güler Zeynep; Süveyş’in Batısında Arap Milliyetçiliği Mısır Ve Nasırcılık; Yeni
Hayat Yayınları, İstanbul, 2004, S 29
[6] Sever, Ayşegül; Soğuk Savaş Kuşatmasında Türkiye, Batı Ve Orta Doğu 1945-1958, Boyut Kitapları, İstanbul, 1997,
s. 2.
[8] Çiftçi, Kemal. Tarih, Kimlik Ve Eleştirel Kuram Bağlamında
Türk Dış Politikası. Siyasal Yayın Dağıtım, 2010, s.17
[9] Yilmaz, Mustafa,Yasemin Doğaner; Cumhuriyet Döneminde Sansür 1923–1973, Siyasal Kitabevi, Ankara 2007,
s.20.
[11] Mustafa, Albayrak. Türk Siyasi Tarihinde Demokrat Parti
(1946-1960). Phoenix Yayınevi, Ank, 2004, s.35
[14] Davişa, Adid; Arap Milliyetçiliği Zeferden Umutsuzluğa, Çev. Lütfi Yalç›N,
Literatür Yayınları, İstanbul 2004., S.18
[16] Çiftçi, Kemal. Tarih, Kimlik Ve Eleştirel Kuram Bağlamında
Türk Dış Politikası. Siyasal Yayın Dağıtım, 2010, s.61
[17] Ari, Tayyar. Geçmişten Günümüze Orta Doğu: Siyaset, Savaş Ve Diplomasi. Mkm
Yayıncılık, 2012, s.19
[18] Armaoğlu, Fahir; 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1914–1980),
Türkiye İş Bankas› Yayınları, Ankara, 1989,. s.91.
[19] Adid Davişa; Arap Milliyetçiliği Zaferden Umutsuzluğa, (Çev. Lütfi Yalçın),
Literatür Yayınları,
İstanbul 2004, s. 144–145.
[27] Ahmet Şükrü Esmer; “Dış Politika”, Ulus, 1 Ocak 1956; Esmer Bu
Yazısında Ayrıca Mısır İle İlgili Bir Yazıda Ele Almıştır Bu Bağlamda Esmer;
“Mısır’da Yeni Rejim”, Ulus, 20. 01.1956. Başlıklı Ve Tarihli Yazısında
Nasır’ın Mısır’da İktidari Ele Geçiriş Sürecini, Darebe Dönemini, Yönetimini
Önceki Yönetim İle Karşılaştırmalı Olarak Değerlendirmiştir.
[30] Armaoğlu, Fahir; 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1914–1980),
Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara, 1989, s.17
[35] Dünyada Olup Bitenler: Kabına Sığmayan Diktatör”, Akis, 4 Ağustos
1956, s.11.;
Dr. İlhan Faik; Süveyş Kanalı’nın Hukuki Hikayesi, Akis, 4 Ağustos 1956,
s.12-13.
[39] Bülent Ecevit; “Ortadoğu Çıkmazı”, Ulus; 5 Ocak 1957,
s. 4.
[43] Nuri Sait'in
Hayat Öyküsü İse Şu Şekilde Gelişmiştir: “ Annesi Türk Olan Nuri Sait 1888’de
Doğmuş Ailesinin Tek Erkek Çocuğudur. Bağdat’ın İleri Gelen Ailelerinin Birinin
Çocuğu Olarak Onun Düşünebileceği En Şerefli Meslek Askerliktir. İstanbul’daki
Harp Akademisine Hazırlık Olmak Üzere Bağdat’taki Askerî Mektebe Yazıldı. 13
Yaş›Nda İstanbul’a Gelerek Askerî Okula Yazıldı. Mülazımevvel Olarak Mezun Olup
Bağdat’a Dönmüştür. İran Sınırında Görev Yapt›Ktan Bir Süre Sonra Erkânı
Harbiye Okulunu Okumak İçin Tekrar İstanbul’a Dönmüştür. Savaş Çıktığı İçin
Okulunu Bitirmeden Cepheye Yollanmıştır. Orduda Arap Milliyetçiliği Fikri İle
Tanışmıştır. Arap Milliyetçiliği, Ordudaki Terfi K›Skançl›Ğ›N›N Da Etkisiyle
Osmanlı Düşmanlığı İle Şekil Kazanarak, Kurulan Gizli Örgütlerde Aktif Görevler
Almıştır. Örgüt Çalışmaları Açığa Çıktığı Vakit İstanbul’dan Kaçarak Basra’ya
Gitmiştir. İngilizler Taraf›Ndan Hindistan’a Esir Kampına Gönderildikten İki
Yıl Sonra, Şerif Hüseyin’in Ayaklanmasını Duyan Nuri Sait, İngilizlerle
İşbirliği Yapar Ve Ayaklanmaya Katılır. İngiliz Lawrence Hatıralarında Ondan
Cesur Bir Arap Lideri Olarak Bahseder. Ateşkes Antlaşmas›Ndan Sonra Irak’a
Faysal Kral Atanmış, Nuri Sait Kurmay Başkanı Olarak Görev Almıştır.
İngilizlerle İşbirliği Yaparak Irak’ın En Nüfuzlu İnsanı Oldu. 1930 Yıı›Nda
Başbakanl›Ğa Getirildi. Tam 13 Defa Başbakan Olarak Atandı. Bir Süre Aradan Sonra
1954 Yılında Son Defa İktidara Geldiğinde Ülkedeki 18 Gazeteyi Kapatmış, Bütün
Partileri Lağvetmiş, Komünistlerin Çoğunu Hapse Attırmıştı. Bundan Sonraki
Seçimlerde Nuri Sait Hep Oyların Çoğunluğunu Almıştır. 1955’te Bağdat
Paktını’nın Kuruluşunda Nasır’ın Görüşme İsteğini Reddetmiş, Bat›L› Ülkeler Ve
Türkiye İle İşbirliğinden Ülkesi Ad›Na Çok Şeyler Beklemiştir. 1958 15 Temmuz
Salı Sabah› Ülkesin Radyosunda Askerî Marşlar Eşliğinde
“Yaşasın
Başkan Nasır” Anonsları Yapılırken, O Canını Kurtarmak İçin Gizlice Kaçarken
Fark Edenler Tarafından Linç
Ediliyordu”. ( Olaylar: Sir Nuri”,Kim, 18 Temmuz 1958, S. 4-5-6-7.)
Yorumlar
Yorum Gönder