TÜRK ANAYASA HUKUKUNDA VE AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESI İÇTIHADINDA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ
Yüksek Lisans Tezi/Bitirme Projesi Danışmalığı için
İletişim: 0555 036 46 25
Mail:sosyalbilimlertezyaz@gmail.com
Sitemizi ziyaret edin: tezprojeyaz.wix.com/tezproje
İnstagram: @tezprojedanısmanlıgı
TÜRK
ANAYASA HUKUKUNDA VE AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESI İÇTIHADINDA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ
Çalışmaya ilişkin bir sorularınız varsa yorumlar bölümünden yazabilir veya bana mail atabilirsiniz:
kaanmahmuterdem@gmail.com
İÇİNDEKİLER
ÖZ
ABSTRACT
İÇİNDEKİLER
KISALTMALAR
GİRİŞ
BİRİNCİ
BÖLÜM
İNSAN
HAKLARI SORUNSALI VE AVRUPA BİRLİĞİ İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ
1 İNSAN HAKLARI KAVRAMI, KAYNAKLARI,
KORUMA SİSTEMLERİ VE SINIRLANDIRMA
2.İNSAN HAKLARI KURALLARININ
ÖZELLİKLERİ
2.1.Doğal
Hukuktan Kaynaklanan Özellikler
2.2. İÇ HUKUKTAN
KAYNAKLANAN ÖZELLİKLER
2.3.Uluslararasi
Hukuktan Kaynaklanan Özellikler
İKİNCİ BÖLÜM
AİHM
KARARLARI IŞIĞINDA DÜŞÜNCE VE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ
1. DÜŞÜNCE, VİCDAN VE DİN
ÖZGÜRLÜĞÜ
1.1.Düşünce, Vicdan ve
Din Özgürlüğü
1.2. Avrupa İnsan
Hakları Mevzuatına Göre Düşünce, Vicdan ve Din Özgürlüğü
1.3. Türk Mevzuatında
Düşünce, Vicdan ve Din Özgürlüğü
2.BASIN VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ
2.1.AIHM’IN
Basın ve İfade Özgürlüğü Konusunda Türkiye Aleyhinde Verdiği Kararlar
2.2 Türk Mevzuatına
Göre Basın ve İfade Özgürlüğü
SONUÇ
KAYNAKÇA
GİRİŞ
İnsan
hakları tarihsel gelişme içinde ortaya çıkan türdeş olmayan çeşitli haklardan
oluştuğu için genel ve kapsayıcı bir tanım vermek mümkün değildir. Bu çalışmada insan hakları kavramı ile
doğrudan ilişkili ya da benzer nitelikte kavramlar ele alınmıştır. Bu
kavramların bilinen, en yaygın kullanım alanları üzerinde durulmuştur. İnsan
hakları Bu adla anılan kuralları çemberine alan adeta bir eksen görevini
görmektedir. İnsan haklarının bilinen en yaygın tanımı “insanın insan olmaktan
kaynaklanan hakları” dır. Bu hakların içeriğinin ne olduğu sorusunun yanıtı ise
şu şekilde verilmektedir: “Her insan bunları içinde (yüreğinde) hissettiği
için, bilir.” Bu tanım biçimi doğal hukuk yaklaşımı baz alınarak yapılmıştır.
Anayasanın
24. maddesinde din ve vicdan özgürlüğü şu şekilde düzenlenmiştir. "
Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. mddenin 2.
fıkrasında bu özgürlüğe bir sınırlama getirilmiştir. Buna göre; "14 üncü
madde[1] hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve
törenler serbesttir." denilerek düşünce ve din özgürlüğünün istisnası
düzenlenmiştir. Ayarıca, Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini
inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacak; dini inanç ve kanaatlerinden
dolayı kınanamayacak ve suçlanamayacaktır.
Bu
bağlamda basın özgürlüğü ifade özgürlüğü ide doğrudan bağlantılı bir haktır.
Çalışmanın amacı basın özgürlüğünün AHİM kapsamında nasıl korunduğunu
belirtmektir. Çalışmanın ilk bölümünde; insan hakları kavramı, kaynakları, koruma
sistemleri ve sınırlandırma, insan hakları kurallarının özellikleri, doğal hukuktan
kaynaklanan özellikler, iç hukuktan kaynaklanan özellikler, uluslararasi
hukuktan kaynaklanan özellikler konuları incelenecek iken, çalışmanın ikinci
bölümünde ise; düşünce, vicdan ve din özgürlüğü, .düşünce, vicdan ve din
özgürlüğü, avrupa insan hakları mevzuatına göre düşünce, vicdan ve din
özgürlüğü, türk mevzuatında düşünce, vicdan ve din özgürlüğü, basın ve ifade
özgürlüğü, aıhm’ın basın ve ifade özgürlüğü konusunda türkiye aleyhinde verdiği
kararlar, türk mevzuatına göre basın ve ifade özgürlüğüdür.
BİRİNCİ
BÖLÜM
İNSAN
HAKLARI SORUNSALI VE AVRUPA BİRLİĞİ İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ
1
İNSAN HAKLARI KAVRAMI, KAYNAKLARI, KORUMA SİSTEMLERİ VE SINIRLANDIRMA
İnsan hakları tarihsel gelişme içinde ortaya çıkan
türdeş olmayan çeşitli haklardan oluştuğu için genel ve kapsayıcı bir tanım
vermek mümkün değildir.[2] Bu çalışmada insan
hakları kavramı ile doğrudan ilişkili ya da benzer nitelikte kavramlar ele
alınmıştır. Bu kavramların bilinen, en yaygın kullanım alanları üzerinde
durulmuştur. İnsan hakları Bu adla anılan kuralları çemberine alan adeta bir
eksen görevini görmektedir. İnsan haklarının bilinen en yaygın tanımı “insanın
insan olmaktan kaynaklanan hakları” dır. Bu hakların içeriğinin ne olduğu
sorusunun yanıtı ise şu şekilde verilmektedir: “Her insan bunları içinde
(yüreğinde) hissettiği için, bilir.” Bu tanım biçimi doğal hukuk yaklaşımı baz
alınarak yapılmıştır.[3]
2.İNSAN
HAKLARI KURALLARININ ÖZELLİKLERİ
2.1.Doğal Hukuktan Kaynaklanan Özellikler
İnsan hakları hukuku kapsamında hukukun uluslar
arası düzeyde benimsediği 2 temel yaklaşım söz konusudur.[4] Bunlardan ilki doğal
hukuk (jus naturalism) ve olan hukuk (legal positivism)
yaklaşımlarıdır.[5]İnsan hakları kavramının doğal hukuktan
geldiği varsayımında insan haklarının devletin ihtiyaçlar doğrultusunda
oluşturduğu hukuki normlarından evvel gelmektedir. Söz konusu haklar devletin
bir müdahalesi olmadan konulduğu için dokunulamaz ve devredilemez niteliktedir.[6] Anayasa’da doğal hukuk yaklaşımının
özellikleri açısından bir değerlendirme yapıldığında 1924/m.68: “Tabi haklardan
olan hürriyet”…) veya 1961 Anayasası’nın m.10 ve 1982 Anayasası’nın
m.12.maddesi uyarınca söz konusu haklar “dokunulamaz, devredilemez,
vazgeçilemez temel haklar ve hürriyetler”…niteliğindedir. Bu noktadan yola çıkıldığında
insan hakları “yeryüzündeki bütün insanların birbirlerine karşı salt insan
olmaktan kaynaklanan ödevleridir.” biçiminde de tanımlanmıştır.[7]
Uluslararası
hukuk hem yazılı kaynaklar bakımından hem de yapıla geliş (teamül/custom)
açısından insan haklarının evrensel boyutunu ortaya koymaktadır. Buna göre La
Haye Uluslar arası Adalet Divanı içtihatlarına göre aralarında akdi bir bağ
bulunmayan ülkelerin dahi sözleşmenin taraflarınca benimsenen insan haklarına
uyma zorunluluğu jus cogens konunun
evrensel zemine yayıldığı anlayışını göstermektedir. İnsan haklarının evrensel
boyutlarda olmadığını iddia eden görüşler de bulunmaktadır. Bu düşünceyi
savunanların şu noktada haklı olduklarını şu noktaya dayandırmaktadırlar: Her
şeyden evvel insan haklarının evrenselliği fikri yaygın ve çoğunluk tarafından
kabul edilen bir fikir olmadığı gibi; “herkese ait, her zaman ve her durumda
öne sürülebilen haklar” olduğu tezi gerçeklerle hayatın olağan akışına
uymamaktadır. Modern çağdaki insan hakları ihlalleri bu tezimizi
güçlendirmektedir.[8] Ancak bu savın da pek doğru olmadığı
anlaşılmaktadır. Buna örnek olarak Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’ne 1976
yılı itibariyle 35 ülke onaylamıştır.2012 yılı itibariyle ise167 ülke taraf
olmuş, Türkiye’nin de dahil olduğu[9] 114 ülkeye İnsan Hakları Komitesi’ne
bireysel başvuru hakkı tanınmıştır.[10]
Birey
(individu/individual) veya “kişi” (personne/person) kavramları arasında ayrım
söz konusudur.Söz konusu terimlerle aynı varlığın nicelik ve nitelik yönünden
farklı iki özelliği vurgulanmaktadır.Bireysellik kavramı temelinde çok katmanlı
bir yapı sergilediğinden net olarak bir tanım yapmak zordur.Ancak konuyu insan
hakları bağlamında inceleyecek olursak insan hakları ilk olarak individual rights-droits individuels[11] anlamının tam karşılığı olmayan bireysel
hakların bir beye (suzerain, vassal, lord vb.) bağlı olmadan kendi özgür
idaresiyle hareket edebilen ve irade beyanında bulunabilen aynı zamanda açıklamalarına
bir hukuki sonuç bağlanabilen,akdin neticelerine katlanma yükümlülüğü altına
girebilen insanı akla getirmektedir. Bu insan bireydir.[12]İnsan haklarında bireysel hakların temel
eksene oturtulması hukuksal yaklaşım ve devletin iç dinamikleri açısından önem
arz etmektedir. İnsan hakları söz konusu yaklaşım çerçevesinde toplumdan evvel
bireylerin gereksinme ve isteklerinin kümülatifidir.[13]
Dokunulmazlık
kavramsal çerçevede ele alındığında ihlal yasağı anlamına gelmektedir. Bu
çalışmada bahsi geçtiği üzere doğal hukuk yaklaşımı[14] prensibinde fiili veya hukuki her türlü
sınırlandırıcı davranış reddedilir. Dokunulmazlık kapsamında ilk olarak vücut
bütünlüğüne karşı yapılan dokunulmazlıklar incelenecektir. İlerleyen süreçte
kişi haklarıyla müdahale kavramıyla birlikte anılmış olup; önce insan vücudunun
ve yaşamın dokunulmazlı sonra doğal hukuk kapsamına giren kişiyle
bütünleştirilebilecek bütün alanlarda geçerlilik kazanmıştır. İnsanın düşünce
ve değer yargıları, inançları ve toplumsal alanda sergilediği bütün tutum ve
davranışları, özel yaşam alanı, vücut bütünlüğü ve mülkiyet alanı devlet
müdahalesi de dahil olmak üzere kapalı bir dokunulamaz özel bir alandır. Bu
haklar doğal hukuk anlayışının özellikleri prensibi çerçevesinde
değerlendirildiğinden kutsallığı tartışılamayan[15] devleti önceleyen ve devlet tarafından
sunulmadığı takdirde devletin bu tür haklara müdahalesinin söz konusu
olamayacağı nitelik taşır.[16]
2.2. İç Hukuktan Kaynaklanan Özellikler
İç hukuktan kaynaklanan özellikler
bakımından temel kural Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesidir. Temel
haklar anayasal düzeyde bütün kurallar gibi anayasanın üstünlüğü ve
bağlayıcılığı ilkesinden yararlanır. Bu başlık altında insan haklarının iç
hukuktan kaynaklanan özellikleri mercek altına alınacak, ilkeler/genel
prensipler çerçevesinde anayasa yargısı,
anayasaya saygı ilkesi ve uluslararası hukuktan kaynaklanan özellikler
eşliğinde doktrindeki görüşler çerçevesinde sunulacaktır.
Temel hakların
üstünlüğü[17] ve dokunulmazlık
ilkesi temelde birbirinden farklı iki terimdir. Dokunulmazlık kavramsal açıdan
doğal hukuktan kaynaklanan bir özelliktir. Dokunulmazlık bu tezde açıklandığı
üzerine kişilerin vücut dokunulmazlığı ve bütünlüğü çerçevesinde ele alındığı
gibi haklar açısından da dokunulmazlık söz konusudur. Üstünlük ise hukuki
boyutu daha ön plana çıkan yönlendirici yol gösterici bir ilkedir. Üstünlükten
kasıt bütün normların ona itaat etmesi ve onun gölgesinde kalması demektir.
Anayasa yargısı[18] etken bir araç
olarak uygunluk denetiminin yargısal ve yargı dışı yollardan
gerçekleştirilmesinde hakların üstünlüğü teorisi ile yakından ilgilidir.
Ülkemizde Anayasa Mahkemesi’nin bulunuyor olması salt bu yüzden anayasaya
uygunluk denetiminin varlığını gerekli kılmaz.[19] ABD
gibi Anglo Amerikan sisteminin hakim olduğu bazı ülkelerde anayasa yargısı Federal Supreme Court tarafından yerine
getirilmektedir. Doktrindeki diğer bir görüşe göre bir hukuk sisteminde Anayasa
Mahkemesi olsa dahi anayasal denetimin söz konusu mahkemenin tekelinde olmayıp
bütün yargıçların asli yükümlülüklerinden biri olduğu yolundaki görüşler de
üstünlük kavramı baz alınarak savunulmaktadır.[20] Yargıda yer alan
yargı mensuplarının anayasa denetimine uygun kararlar vermeleri, anayasaya
uygunluk denetiminde aktif rol almaları da üstünlük ilkesi gereği olmalıdır.
Ayrıca doktrinde tartışıldığı üzere hükümete, anayasaya aykırı bazı hükümlerin
söz konusu olması halinde Mahkeme’ye başvuru hakkı tanınması gerektiği
vurgulanmıştır.[21]
2.3.Uluslararasi
Hukuktan Kaynaklanan Özellikler
Uluslararası insan
hakları deyimi günümüze sıklıkla insan hakları deyimi yerine kullanılmaktadır.
İç hukukumuzdaki insan hakları kuralları bir bütün olarak uluslar arası
metinlerden alınmış olup yerel/ulusal bazda insan hakları anlayışı
bulunmamaktadır. Başka bir deyişle iç hukukumuzdaki insan hakları anlayışı
tamamıyla uluslar arası düzeydeki mevzuatla örtüşmekte, evrensel nitelikte
normlar çerçevesinde şekillenmektedir.
İnsan hakları antlaşmalarının
özel konumuna ilişkin doktrinde çok çeşitli görüşler bulunmaktadır. Bunlardan
biri uluslar arası antlaşmalar tarafların karşılıklı irade beyanına dayanmakta
olup iç hukuka göre üstünlük arz etmektedir. Bu niteliğinden dolayı
uluslararası bir antlaşma sadece antlaşmalar hukuku çerçevesinde bozulabilir
veya değiştirilebilir. Başka bir deyişle bir antlaşmanın konusu insan hakları
ise üstünlüğün öncelikle kabulü zira Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi yalnızca
anayasal düzeyde olmayıp aynı zamanda anayasa üstü nitelik arz etmektedir.
Dolayısıyla akdin tarafları aykırı bir iç hukuk kuralı Anayasa’da yer aldığı
vakit o kuralın ortadan kaldırılarak yeni bir Sözleşme yapma ödevi altına
girmişlerdir.[22]
İKİNCİ BÖLÜM
AİHM
KARARLARI IŞIĞINDA DÜŞÜNCE VE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ
1. DÜŞÜNCE, VİCDAN VE DİN ÖZGÜRLÜĞÜ
1.1.Düşünce, Vicdan ve
Din Özgürlüğü
Düşünce ve din özgürlüğü en temel kişi haklarından
biridir. insan ancak fikrini ve dinini rahatça açıklayabilirse, kendini güvenli
bir ortamda hissedebilir ve manevi varlığını geliştirebilir. Bu açıdan Tezimizin
bu bölümünde son temel hak olarak düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne ilişkin
ulusal ve uluslar arası mevzuatı inceleyeceğiz ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde Türkiye aleyhine veya lehine olan kararları tahlil etmeye
çalışacağız.
1.2. Avrupa İnsan
Hakları Mevzuatına Göre Düşünce, Vicdan ve Din Özgürlüğü
Düşünce,
vicdan ve din özgürlüğüne ilişkin bu çalışmada temel alacağımız kaynak
AİHS'dir. Sözleşmenin 9. maddesi bu hakkı tanımlamıştır. Buna göre; Herkes düşünce,vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir.
Bu
hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, aleni
veya özel olarak ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak sureti ile dinine
veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir. Din özgürlüğü bireylerin dinini
açıklama özgürlüğünün yanı sıra, ibadet yapma hakkını da kapsamaktadır. İbadet
yapma hakkı ayrıca kişini kendini ifade etme şeklidir.Bu noktada sözleşmeci
devletlerin, bireylerin serbestçe ibadet yapmalarını sağlayıcı ortam
koşullarını sağlaması ile mükelleftirler.[23]
1.3. Türk Mevzuatında Düşünce, Vicdan ve Din Özgürlüğü
Anayasanın 24. maddesinde din ve
vicdan özgürlüğü şu şekilde düzenlenmiştir. " Herkes, vicdan, dini inanç
ve kanaat hürriyetine sahiptir. mddenin 2. fıkrasında bu özgürlüğe bir
sınırlama getirilmiştir. Buna göre; "14 üncü madde[24] hükümlerine aykırı
olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir." denilerek
düşünce ve din özgürlüğünün istisnası düzenlenmiştir. Ayarıca, Kimse, ibadete,
dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya
zorlanamayacak; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamayacak ve
suçlanamayacaktır.
2.BASIN VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ
Her insanın onurlu
olduğu
temeline dayanan
insan hakları, insanlara, toplum
ve devletten
talepte bulunabilme
özgürlüğü sunar. Talepte
bulunabilmek ise
ancak özgür olmakla
mümkündür.9 Özgürlükten bahsedebilmek
için
tercih edilebilecek
birden çok
seçeneğin olması gerekmektedir.10 Bu
seçeneklerin
ortaya çıkması ise ancak
insanların
bilgi ve
düşünceleri
araştırması, edinmesi
ve yaymasıyla mümkündür. Bahsedilen
bu üç unsur
aynı zamanda
ifadenin ayrılmaz parçalarıdır. İfade
en geniş anlamıyla
fikir, inanış, kanaat, davranış veya duyguların dış dünyaya
aktarılmasıdır. İnsanın
iç dünyasını dışa
yansıttığı her türlü yol
ifadenin geniş anlamında
kendine yer
bulacaktır. Ancak kendisine
ifade özgürlüğü çatısı altında koruma
sağlanan
ifadeden dar
anlamda ifade
anlaşılmaktadır. Dar
anlamda ifadeden
ne anlaşılması gerektiği ise
sayılarak
gösterilmemiştir.14 Etkili
bir iletişimi sağlayan araçlar bu
anlamda ifadenin
içinde
kabul edilmekle
birlikte tutum
ve davranışlar dar
anlamda ifadenin
dışında
tutulmuştur.
İfadenin
sözlükteki ilk
karşılıkları anlatım ve
deyiştir. Buna karşın ifade özgürlüğü sadece dışa vurulan,
anlatılan
veya denen
ifadeleri korumakla
yetinmez. Başka insanlarla
paylaşılacak
bir düşüncenin oluşabilmesi için önce
farklı düşüncelere ulaşılabilmelidir. İfade özgürlüğünün
ilk şartı bu erişim faaliyetinin
serbestçe
gerçekleşmesidir. Bunun
için
de bilgi
ve düşünceleri inceleme,
öğrenme ve
bireysel haberleşmenin özgürlüğü öncelikli
olarak sağlanmalıdır. Bilgilendirilme hakkı de denen
bu aşama düşünce ve
ifade özgürlüğünün ön
koşuludur. İfade özgürlüğü korumasındaki ikinci
aşama
ise saf
düşünce
aşamasıdır. Bu aşama edinilen
bilgi, düşünce ve
haberlerin işlenmesiyle ortaya çıkan son
fikirlere sahiplik
halidir. Bireylerin
inançlarını veya
inançsızlıklarını açıklamaya zorlanmaması
ile açıklamadıkları düşüncelerle
ilgili kınanmamasının hukuk
tarafından
sağlanması düşüncenin
korunması için gereklidir. Seçme serbestisi
olarak karşımıza çıkan özgürlük
ancak düşüncelere sahip
olmakla mümkün
olmaktadır. Bundandır
ki düşüncenin kendisinin
de korunması
hayatidir. Edinilen
fikirler içerisinden herhangi
birini seçme faaliyeti
olarak devam
eden bu
aşama
kanaat özgürlüğü, negatif
düşünce özgürlüğü ve konuşmama özgürlüğü olarak
da nitelenmektedir.
Günümüz
demokrasilerinin olmazsa olmazlarından biri de seçimlerdir. Seçimlerin
yapılıyor olması ise tek başına yeterli değildir. Demokratik bir seçimden
bahsedebilmek için adayların ve seçmenlerin kendisini serbestçe ifade etmesi,
oy tercihlerini etkileyecek haber ve bilgiye özgürce ulaşması da gerekmektedir.
Bu kapsamda farklı kaynaklara ulaşım açık olmalı ve ifade özgürlüğü sağlanmalıdır.
Yarışmacı görüşlerin varlığı aday ve seçmenlerin seçim sürecine daha aktif
katılımını da sağlamaktadır.49 Bu katılım sadece seçimle de sınırlı
kalmayacaktır. Özgür ifade ortamında yapılacak açık tartışmalar yöneticilerin
daha rasyonel ve uzlaşmacı kararlar alması sonucunu doğuracaktır.50 İfade
özgürlüğü, yukarıda bir kısmı sayılan sebeplerle insan hakları ve demokrasi
için oldukça değerli bir konumdadır.51 Bu öneminden dolayı uluslararası hukukun
da üzerinde durduğu bir alan olmuştur. Avrupa’nın Anayasal Belgesi olarak
değerlendirilebilecek52 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğü
başlıklı 10. maddesiyle koruma altına alınmıştır.
İfade özgürlüğü,
demokratik toplum yapısı kurulabilmesinin şartlarından olup toplumun ilerlemesi
ve insanların kendilerini gerçekleştirmeleri için olmazsa olmazdır. 145 Bu
özgürlüğün kullanıldığı alanların başında gelen internet ve sosyal medya
üstlendiği görevler dolayısıyla kullanıcıların ifade özgürlüğü anlamında tabiri
caizse soluk aldıkları, canlandıkları yerlerdir.146 Bu önemlerinden dolayıdır
ki sosyal medyaya getirilecek sınırlandırmalar çok sıkı bir kontrolden
geçirilmelidir. AİHM de geleneksel medya organlarında ifade özgürlüğü ihlali
iddialarında uygulanan üçlü kontrolün sosyal medyada ifade özgürlüğünün sınırlandırılması
sırasında da uygulanması gerektiğini düşünmektedir.147 Bu görüşe uygun olarak 1
Haziran 2011 tarihinde yayınlanan “İfade Özgürlüğü ve İnternet Üzerine Ortak
Deklarasyon”da ifade özgürlüğünün diğer tüm iletişim araçları gibi internette de
korunması gerektiği, internette ifade özgürlüğüne getirilecek kısıtlamaların
uluslararası standartlara uygun olması gerektiği belirtilmiştir. Bunun yanında
internet ve sosyal medya sınırlandırılırken kendine has özelliklerinin
gözetilmesi beklenmektedir.
Sözleşme’nin 10/2.
maddesinde ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasında bazı şartların sağlanması
gerektiği düzenlenmiştir. Bu şartlardan ilki hukuken öngörülmüş olmaktır.149
Mahkeme önüne gelen başvurularda ilk olarak yasallık veya kanunilik olarak da
adlandırılan bu şartın sağlanıp sağlanamadığına bakmaktadır.Ancak burada şekli
anlamda değil, maddi anlamda kanunun anlaşılması gerektiği kabul görmektedir.
Maddi anlamda kanundan ise yasama organınca yapılması şartı olmaksızın genel,
soyut ve objektif düzenlemeler anlaşılmalıdır.152 Common Law’un yazısız
özellikli olması Mahkeme’nin bu yönde karar almasını özellikle etkilemiştir.
İngiltere aleyhine yapılan başvurularda düzenlemelerin şekli anlamda kanun
olmadığından bahisle ihlal kararı vermenin Sözleşme’nin ruhuna aykırı olacağı
hükmüne varılmış, The Sunday Times v. Birleşik Krallık (1979) ve Silver v.
Birleşik Krallık (1983) davalarında yasallık konusundaki bu içtihatlar
yerleşmiştir. Söz konusu başvurularda yazılı kanunların yanında örf ve adet
hukukunun da Sözleşme kapsamında kanun olarak değerlendirilmesi gerektiğine
hükmedilmiştir.[25]
SONUÇ
Anayasa Mahkemesi’nin
Tuğrul Culfa[26] hakkında verdiği karar şeref ve itibarın korunması hakkı
ile ifade özgürlüğü arasında adil bir denge kurulmasına ilişkin olup,
başvurucunun gazetelere sendika temsilcisi olması dolayısıyla gazetelere
birtakım açıklamalarda bulunması nedeniyle aleyhine açılan davada tazminat
ödemeye mahkûm edilmiştir. Anayasa Mahkemesi ise bu durumu ifade özgürlüğüne
yönelik bir ihlal kapsamında değerlendirmiştir.
Yine konuya ilişkin
olarak Anayasa Mahkemesi’nin gazetenin bazı sayfalarının ceza infaz kurumu
tarafından çıkartılmasına ilişkin bir kararı mevcuttur. Karara konu olan olayda
başvurucu Kamuran Reşit Bekir[27] hükümlüdür ve tarafına gönderilen gazetenin bazı
sayfalarının ceza infaz kurumu tarafından çıkartılarak başvurucunun gazeteye
olan erişiminin engellenmesinin ifade özgürlüğü çerçevesinde bir ihlal teşkil
ettiğini, bilgi ve kanaatlere ulaşmasının engellenmesi dolayısıyla Anayasa
Mahkemesi kabul edilebilirlik kararı vermiştir.
Mahkeme başka bir
kararında başvurucu Bekir Coşkun’nun[28] gazetedeki köşe yazısında siyasetçileri eleştirmesi
nedeniyle hakkında ceza davası açılmış olup söz konusu davada özgürlüğü
bağlayıcı cezaya çarptırılmıştır. Düşüncelerini özgürce ifade etmesi ve basın
organları aracılığıyla ifade özgürlüğü kapsamında paylaşması nedeniyle
hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm edilmesinin ifade ve basın özgürlüğünü ihlal
ettiğine ilişkindir.[29]
Anayasaya Mahkemesi
Abdullah Öcalan[30] kararında başvurucunun düşünceyi açıklama ve yayma
hürriyeti ile basın hürriyetinin ihlal edildiğine karar verilmiştir. Ölçülülük
gereğince hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada esas alınacak
ölçüdür. Burada kitap toplatılması nedeniyle tedbir kararı alınması ile kitabın
toplatılmasındaki kamu yararı arasındaki dengenin ölçülü olup olmadığının
incelenmesi gerekmektedir. Kitabın toplatılmasına yönelik savunmaların
inandırıcı olması gerekmektedir. Demokratik bir toplumda ölçülük prensibi bir
koruma tedbiri niteliğindeki el koyma kararına dayanılarak kitapların
toplanması ve kanunda yer verilen usule uyulmadan imha edilmesi hususu kamu
yararı arkasına gizlenen bir perde görevi gördüğü için ihlal kararı verilmesi
yerindedir.
KAYNAKÇA
Kitaplar
BAYRAKLI, H. H., (2005), Genel Vergi Hukuku, Derya
Kitapevi, Afyon.
AKILLIOĞLU, Tekin
(2010). “İnsan Hakları Kavramı, Kaynaklar ve Koruma Sistemleri, İmaj Yayınları,
s.450-481.
AKILLIOĞLU, Tekin
(2015). “İnsan Hakları Bağlamında Çalışma Yaşamını Düzenleyen Uluslar arası
Belgeler” AÜSBF, Ankara.
ARSLAN, Zühtü (2001). İfade Özgürlüğünün Sınırlarını Yeniden Düşünmek: “Açık ve Mevcut Tehlike”nin Tehlikeleri. Liberal
Düşünce Dergisi. Sayı:24.
ARSLAN, Zühtü (2003). ABD Yüksek Mahkemesi Kararlarında Ve İfade Özgürlüğü. Ankara.
Liberal Düşünce Topluluğu Yayınları.
BEYDOĞAN, T.Ayhan (2003). AİHS Işığında Türk
Hukukunda Kişi Dokunulmazlıkları. Ankara. Liberal Düşünce
Topluluğu
Yayınları. “Beydoğan
(2003)”
DUTERTRE, Gilles (2005). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatlarından Alıntılar..
ÖZDEK, Yasemin. (2004). Avrupa İnsan Hakları Hukuku ve
Türkiye (1. Baskı). Ankara: Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü
İnsan Hakları Araştırma ve Derleme Merkezi Yayını.
TEZCAN, Durmuş., Erdem, M. R., ve Sancaktar, O. (2004). Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması. Ankara: Türkiye Cumhuriyeti Adalet
Bakanlığı, Eğitim Dairesi Başkanlığı Yayınları.
BAYKAN
Metin, Avrupa
İnsan Hakları Kararlarında Basın Özgürlüğü, Adalet Yayınevi, Ankara, 2011.
AİHM Kararları
Otto-Preminger Institut v. Avusturya, 20.09.1994, Başvuru No: 13470/87
Prager ve Oberschlick v Avusturya, 26.04.1995, Başvuru No: 15974/90
Silver ve diğerleri v İngiltere, 25.03.1983, Başvuru No: 5947/72
Sunday Times v. Birleşik Krallık, 26.04.1978, Başvuru no:6538/74
Şener v Türkiye, 18.07.2002, Başvuru No: 26680/95
[1]
AY 14. maddesi temel hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılmasını yasaklamıştır.
Buna göre; (Değişik: 3/10/2001-4709/3 md.) Anayasada yer alan hak ve
hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü
bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan
kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
[2]Tekin Akıllıoğlu, (1995). İnsan
Hakları: Kavram, kaynaklar ve koruma sistemleri. AÜ SBF İnsan Hakları
Merkezi, s.11.
[3] İnsan hakları kavramının felsefi ve düşünsel yönleri çok eski yıllara
dayanmakla birlikte tarihi gelişimi içinde esas itibariyle 17.ve 18. Yüzyıllar
içerisinde gelişme gösteren ve “İnsan Hakları Doktrini” olarak adlandırılan bu
düşünce akımı insanlara salt insan olmaları dolayısıyla doğuştan birtakım
dokunulamaz, devredilemez, vazgeçilemez haklara sahip olduğu görüşünü aşılamaya
çalışmıştır. Söz konusu doktrine göre devlet denilen örgütsel yapı hukuki
düzenlemelerden evvel doğal hukuktan kaynaklanan
haklara saygı göstermek zorundaydı. Mesut Kapani, (1987). İnsan haklarının
uluslararası boyutları. ,Bilgi Yayınevi,İstanbul, s.19.
[4] Birleşmiş Milletler Antlaşması (BM Şartı), 1948 Evrensel İnsan Hakları
Bildirgesi, BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi (1966/77), BM Ekonomik,
Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi (1966/77), Avrupa Konseyi Statüsü (1949)
ve AIHS (1950), Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi (1969), Afrika Halk ve İnsan
Hakları Sözleşmesi (1982), Helsinki Son Senedi (1975) ve Paris Antlaşması (1990)
gibi insan hakları belgelerine pek çok ülkenin taraf olması veya bunları
benimsemesi uluslararası ortak/küresel insan hakları uzlaşması (consensus)
varlığını kanıtlamaktadır.
[5] T. Akıllıoğlu, 1995,
s.11-13.
[6] Söz konusu özellikler1789
Fransız İnsan Hakları Bildirgesi’nde dokunulmazlık, vazgeçilmezlik,
devredilmezlik ve zamanaşımına uğramazlık biçimindedir.Bu özelliklere bu
çalışmada evrensellik ve bireysellik de eklenecektir.
[7] L. J. MacFarlane, The theory and practice of
human rights, London 1985, s. 3:"human rights are those moral rights which
are owed to each man or woman by every man or woman solely by reason of being
human".
[8] Avrupa insan hakları
kavramının anavatanı olarak kabul edilmektedir. Buna rağmen 1992-1993 yılları
arasında “etnik temizlik”adıyla Bosna Hersek’de soykırım uygulamaları baş
göstermiş “Avrupa’nın ortasında vahşet” başlığı ile basına yansımış, insan
haklarının “büyük devletlerin işine geldiği ölçüde uyulan” siyasal/esnek kurallar
olduğu inanışı hasıl olmuştur. Ayrıca bkz. Akıllıoğlu, 1995, s.1-3.
[9] “Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmeye Ek İhtiyari Protokol”, RG
5.8.2006, Sayı: 26250
[11] Ayrıca bkz Richard B. Lillich, International
Human Rights, Problems of Law, Policy and Practice, Second ed., Little, Brown
and Company Boston 1991,s.14, 86, 442, 564.
[12] Ayrıca bkz Ph. Braud, La notion de Liberté
publique en Droit Français, Paris LGDJ 1968 s. 22-25.
[13] T. Akıllıoğlu, 1995, s.33.
[14] Doğal hukuk yaklaşımı
prensibi gereğince dokunulmazlık kutsanan bütün değerlerde olan bir kavramdır.
Günümüzde dokunulmazlık vücut bütünlüğüne yapılan bütün müdahaleler açısından
savunulması gereken bir tezdir.Ayrıca bkz. Jean Marquiset, Les Droits Naturels,
Paris, PUF 1961, s.10-13.
[15] Anayasa Mahkemesi de kararlarında kutsal nitelemesi
kullanmaktadır: "Gerçekten savunma hakkı kişilerin en kutsal temel
haklarındandır", Bkz AMKD sayı 1, 1971, s. 331 (T. 26. 6. 1963, E.
1963/197, K. 1963/166).
[16] M. Cranston, agy
s. 5.
[17] Anayasa bütün normların
(kural ve işlemlerin) yetki kaynağıdır.”Hiç kimse veya organ kaynağını
anayasadan almayan bir devlet yetkisi bulunamaz.” şeklindeki hüküm de kural da
üstünlük ilkesinin bir başka anlatımıdır. (1961/m. 4/son ve 1982/m. 6/son).
[18] Levent Gönenç, (Ed.).
(2002). Prospects for constitutionalism in post-communist countries
(Vol. 50). Martinus Nijhoff Publishers.
[19] Zira Fransa hukuk
sisteminde Anayasa Konseyi kurum bazlı yerleşmedikçe anayasaya uygunluk
denetimi fikri kabul görmemiştir.
[20] Recai Seçkin, "Anayasa Mahkemesinden Başka
Mahkemelerin Anayasayı Uygulamaları ve o Mahkemelerce Hukuk Kurallarının
Anayasaya Uygun Yorumu", Yargıtayın 100. Yıldönümü Armağanı, İstanbul
1968, s. 144 vd. Ayrıca bkz Recai Seçkin, "Hukuk Kurallarını Uygulamada
Hukuk Ve Ticaret Mahkemelerinin... Uygulama Ödevleri", İmran Ökteme
Armağan, Ankara 1970, s. 55 vd.
[21] T. B. Balta, İdare Hukuku I Genel Konular, Ankara
1970/72, s. 126: "Hükümet ve İdare Anayasaya aykırı gördüğü kanunları
uygulamamak ve bu gibi kanunların kaldırılması için teşebbüse geçmek
zorundadır".
[22] Şeref Gözübüyük, "AİHS’nin Türk Hukukundaki
Yeri", İnsan Hakları Kurallarının İç Hukukta Uygulanması, Hukuksal
Kollokyum, Ankara 13-14 Eylül 1990, Ankara 1992, s. 19-28. Ayrıca bkz A. Şeref Gözübüyük,
"La Place des Traités Internationaux Dans Le Droit Turc", Turkish
Yearbook of Human Rights, Vol. 13. 1991, s. 3-10.
[23]
Tezcan; Erdem; Sancakdar, 2004, 248
[24]
AY 14. maddesi temel hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılmasını yasaklamıştır.
Buna göre; (Değişik: 3/10/2001-4709/3 md.) Anayasada yer alan hak ve
hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü
bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan
kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
[25] The Sunday Times v. Birleşik Krallık (No.1), p.47; Silver ve diğerleri
v. Birleşik Krallık. 25.03.1983. Başvuru No. 5947/72; 6205/73; 7052/75;
7061/75; 7107/75; 7113/75; 7136/75, p.85
[29] Tuğba Arslan
kararında ise dinini veya inancını açığa vurma hakkı kapsamında bir kadının
başörtüsü takmasının yeri ve tarzı konusunda sınırlama getiren kamu gücü işlem
ve eylemlerinin kişinin dini inancını özgürce yaşama hakkını ihlal ettiği ve
kişi dokunulmazlıklarına bir müdahale ettiği yönündedir. Bu müdahalenin
Anayasa’nın 13.maddesindeki koşulları yerine getirmesi aksi takdirde madde 13.
Ve 24. E ihlal teşkil edeceği açıktır.Somut olayda Anayasa’nın 13.maddesinin
aradığı anlamda “kamu gücünü kullanan organların keyfi davranışlarının önüne
geçen ve kişilerin hukuku bilmelerine yardımcı olacak, erişilebilir,
öngörülebilir ve kesin nitelikte bir kanun hükmünün bulunmadığı
anlaşılmaktadır. Bu nedenle anılan özgürlüğe yönelik müdahalenin kanunilik
şartını sağlamadığı açıktır.
Yorumlar
Yorum Gönder